fbpx
Bisiklet Aktüalite & Magazin

Melike Dede Yollarda

Melike Dede Yollarda

Melike Dede işinden istifa edip, önce bisiklet sonra sırt çantasıyla dünyanın farklı yerlerine seyahatler etti. Şimdi de kendi yaptığı karavanla yollarda. İşte Melike’nin herkese ilham verecek yaşam öyküsü.

2016 yılında istifa edip hayallerinizi yaşamak için yollara düştünüz. İlk uzun seyahatinizi de bisikletle gerçekleştirdiniz. Bize biraz anlatır mısınız, hem istifa sürecinizi hem de bisikletle yaptığınız bu ilk yolculuğunuzu?

  • Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra stajımı bitirdim ve bir büroda çalışmaya başladım. Sonra her genç gibi bir arayışa düştüm. Sürekli daha iyisini yapmamız gerektiğini söyleyen ailelerde büyüdük birçoğumuz siz de bilirsiniz.
  • O yüzden sıradan bir avukat olmaktansa akademisyen olabilirim belki diye düşünüyordum. Başarılı bir öğrenciydim, biraz hocalarımın da etkisinde kaldım. Almanya’da başvuru yaptığım üniversitelerden kabul aldım.

Dil sınavlarına girmek için uçak bileti bakarken bir anda bütün olası hayatım gözümün önünden geçti ve bunu gerçekten isteyip istemediğimden emin olamadım. O anda ne oldu bilmiyorum.

 

Bir süredir arkadaşlarımla hayallerimizi konuşuyorduk aslında. Bu hayaller mümkün olabilir, yapabiliriz, başkaları yapabiliyor, biz neden yapamayalım diyorduk ama hiç bunlar için harekete geçmemiştik. Çünkü konuşmak oldukça kolay ama iş yapmaya gelince insan bildiği ve alıştığı hayat ne kadar kötü olursa olsun bilinmeyenden korktuğu için harekete geçemiyor.

Hayatımda köklü bir değişiklik gündeme gelince işin ciddiyetinin farkına vardım sanırım. Hayatımın hep bir statü, bir unvan kazanmak üzerine kurulmasını isteyen gerçekten ben miydim yoksa başkaları mıydı?

Sonuçta bize yıllar boyunca ailelerimiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, kısacası herkes farkında olarak ya da olmayarak bazı sorumluluklar, arzular yüklüyor. Biz de onların arasında bilinçsizce savrulup duruyoruz.

Çoğu zaman hangi duygu bizim, hangi hayali gerçekten kendimiz kurduk bilmiyoruz. Ben de bunları düşününce bu kariyer hayallerinin bana ait olmadığını fark ettim.

O an ne yapsam gerçekten mutlu olurum diye sordum kendime ve seyahat etmenin beni o dönemde mutlu edecek şey olduğuna karar verdim. Kariyer planımdan vazgeçip seyahat etmek için yollar araştırmaya başladım. Bu kararı verdiğim gibi hemen istifa etmedim.

Önce planlarımı yaptım, nasıl seyahat edeceğime karar verdim. Bu kararı vermek için gezginlerle sohbet ettim, onları evimde misafir ettim, bloglarını okudum, merak ettiklerimi sordum.

Bir yandan da çalışmaya devam ederek para biriktirdim. Bisikletle seyahat etmek mi yoksa sırt çantasıyla seyahat etmek mi daha mantıklı karar verememiştim ilk başta. Sürekli fikir değiştiriyordum. Bir gün Tayland’dan bir misafirim geldi.

Bisikletle tek başına seyahat eden bir kadındı ve Almanya’ya gidiyordu. Onu görünce çok etkilendim. Bana ilham oldu gerçekten. Ben de bisikletle seyahat etmeye karar verdim.

Herkesin aklında bırakmak, gitmek, uzaklaşmak kavramları dönüp duruyor, fakat ya cesaret edemiyoruz ya da gelecek kaygısı çok ağır basıyor. Bugün istifa edip, dünya turuna çıksak ‘nasıl geçiniriz’ sorusu aklımızı başımızdan alıyor. Siz neler yaptınız bunun için? İhtiyaç duyduğunuz birikimi nasıl kazandınız?

Hiçbir şey birdenbire olmuyor önce bu konuda anlaşalım. Her ne yapacak olursak olalım bunun için bir çeşit fedakârlık yapmamız, belki biraz risk almamız gerekiyor. Ben de seyahat etmeye karar verdikten sonra hemen istifa etmedim dediğim gibi. Çıkmak istediğim seyahati rahatlıkla karşılayabileceğim bir meblağ biriktirmeye çalıştım önce.

Bunun için sigarayı bıraktım, alışveriş yapmayı bıraktım, bazı alışkanlıklarımdan vazgeçtim. Dağcılıkla uğraşıyordum o dönem. Dağcılık ekipmanlarımı sattım. İhtiyacım olmayan kamp eşyalarımı sattım. Yani kısaca bir karar verdikten sonra o karara hizmet etmeyen her şeyi değiştirdim.

Seyahat ederken ne kadar para harcayacağınız gerçekten bir noktaya kadar sizin elinizde oluyor. Bisikletle ya da otostopla gezecekseniz harcayacağınız para ile uçakla gezecekseniz harcayacağınız para aynı değil.

Ya da aynı şekilde otelde kalacaksanız harcayacağınız parayla ücretsiz konaklama uygulamaları kullanarak insanların evine misafir olacaksanız harcayacağınız para arasında uçurum farklar var. Önce bunlara karar vermek lazım. Bunları az çok belirleyince günlük ne kadar bütçeye ihtiyacınız olabileceği de ortaya çıkıyor.

Benim ilk seyahat etmeye başladığım zamanlarda gezerken yapabileceğim bir işim yoktu. Birkaç yerde sokakta müzik yaparak para kazandığım ya da el işi şeyler yaparak sattığım oldu. Onun dışında hep cebimden harcadım.

Bir de Tayland’da İngilizce öğretmeni olarak çalıştım. Ama bu da gittiğiniz ülkenin koşullarıyla alakalı bir şey yani bu işleri bulabileceğinizin de bir garantisi yok.

Biz bisikletle ilçe değiştirmekte bile zorlanırken, siz yaklaşık 10 ay boyunca bisikletle seyahat ettiniz. Öncelikle neden bisiklet? Bu kadar uzun süre bisiklet kullanımı için nasıl bir fiziksel çalışma yapmak gerekiyor? Siz neler yaptınız?

Neden bisiklet sorusunun bir sürü cevabı var aslında. Bisiklet her şeyden önce çok ekonomik bir ulaşım aracı. Tabii çevreci olması da bir diğer avantaj ama benim seçimimde ekonomik olması ağır basmıştı o zamanlar. Ayrıca bisiklet sayesinde dilediğiniz her yere girip çıkabiliyorsunuz.

Bisiklet normalde benim hayatımda olan bir şey değildi. Bisikletimi aldıktan sonra (Kadıköy’de oturuyordum o zamanlar) Cadddebostan’a sahile gidiyordum her akşam. Ama tabii ki bu kondisyon için yeterli sayılmaz.

İlk gün yola çıktığımda hafif eğimli bir yerde 5 kilometre süremedim bile. İlk ay günlük maksimum 15 kilometre yol gidebiliyordum. Bir de şansıma yollar hep yokuştu.

Üçüncü aydan sonra alışmaya başladım. Hindistan’dayken günde sadece 5-6 saat bisiklet sürebiliyordum ama sıcağa ve kısıtlı sürme saatlerine rağmen 60-70 km yol yaptığım oluyordu.

Bisikletin avantajları ve dezavantajları neler oldu? Tüm eşyalarınızı bisiklete sığdırmak zorundasınız ve aslında pek fazla da yük kapasiteniz yok, nasıl hazırlıklar yaptınız bunun için?

İnsan bisikletle bir kere yola çıktıktan ve o çantaların içine doldurduğu gereksiz şeyleri taşımanın ne kadar zor olduğunu öğrendikten sonra bisiklete sığmayı da öğreniyor.

Bisiklete eşya sığdırmayı öğrenmek için harika bir deneyimim oldu benim de. Hayatımda ilk defa bu kadar küçülmem gerekmişti. Haliyle deneyimsizdim. İlk yola çıktığımda ne bulduysam yanıma almıştım.

O zamanlar çok az eşya aldığımı sanıyordum tabii. İstanbul’dan Ankara’ya kadar bir deneme turu gibi düşünerek başlamıştım yola. Ankara’ya geldiğimde çantamdan 10 kilo eksilttim.

O bir ayda nelerin işime yaradığını nelerin gereksiz olduğunu deneyimledim. O yüzden bence gerçek tura başlamadan önce bir deneme turu yapmak çok iyi oluyor.

Örneğin yola çıkmadan önce elektronik bir kitap alsam mı diye düşünüp vazgeçmiştim. Yanıma iki kitap almıştım ve gittiğim yerlerde takas yapa yapa değiştiririm diye düşünmüştüm.

Fakat Ankara’ya vardığımda kitapları geri gönderip hemen kendime elektronik bir kitap edindim. Bunun gibi yaptığım çok değişiklik, bıraktığım çok eşya oldu.

Bisikletin en büyük avantajı dediğim gibi ekonomik olması. Öte yandan eğer başınıza bir şey gelirse ya da bir aksilik olursa bir araca yüklenebilir de.

Ya da tamiratı kolayca halledilebilir. Aynı zamanda bisikletle gezerken arabayla olsanız geçip gideceğiniz birçok yeri durup izleme şansınız oluyor. Bir de daha fazla insanla tanışma imkanı sağlıyor.

Neden bilmiyorum ama insanlarda bisikletlilere karşı bir sempati de var. Herhalde bu bisikletle seyahat edecek kadar kafayı sıyırmışsa bize bir zararı olmaz diye düşünüyorlar.

Bisikletin en büyük dezavantajı güvenlik önlemi almayı gerektirmesi. Yani tabii ki her yerde güvenlik önlemi almak gerekiyor ama çadırda uyurken birinin gelip bisikletleri çalıp gitmesi fikri insanın kafasını çok yoruyor.

Öte yandan bizim ülkemizde ve gelişmemiş ülkelerde bisiketlilere trafikte çok saygı duyulmuyor.

Bu da ister istemez endişe yaratıyor. Bazen kimsenin olmadığı köy yollarında kendimi çok güvensiz hissettiğim de oldu. Ya biri gelip bir şey yaparsa diye biber gazımı kolayca ulaşabileceğim bir yerde tutuyordum devamlı. Dış tehditlere de oldukça açık.

Hindistan’da neler yaptınız? Nasıl geçindiniz, ve sizi en etkileyen şey ne oldu burada?

Gittiğim her yerde yaptığım ufak tefek şeylerin dışında seyahat etmeye başlamadan önce çalışıp biriktirdiğim parayla geçindim.

Hindistan’da beş ay bulundum. Bu beş ayın iki ayında Goa’da bir hostelde gönüllü çalıştım. Kalan üç ay gezdim. Hindistan’da beni etkileyen olumlu ve olumsuz onlarca şey oldu.

İnsanların bu kadar fakirlik ve imkansızlık içinde yaşarken hala çok mutlu olmaları beni çok etkilemişti mesela. Neden böyle olduklarını hala tam olarak bilmiyorum.

 

Bambaşka bir dünya Hindistan gerçekten. Sonra o güne kadar “öyle olması gerektiğini” savunduğum şeylerin ne kadar boş olduğunu gördüm Hindistan’da.

Çünkü insanlar inanılmaz rahat ve vurdumduymaz olabiliyorlar. Yerlere çöp atıyorlar, pratik değiller, gereğinden fazla samimi davranıyorlar, bir işi çözmek uzun zaman alıyor. Benim ilk birkaç ayım onların bu yapılarını yargılamakla geçti.

Daha sonra dünyada sadece kendi ülkem ve kendi kültürümün olmadığını; insanları oldukları gibi kabul etmem gerektiğini anladım neyse ki. Sanırım Hindistan’ın bana kattığı en önemli şey buydu.

Hindistan’da en etkilendiğim şeylerden bir diğeri yemekler oldu bu arada. Hindistan bizim alışık olduğumuzdan daha az hijyenli ve daha baharatlı bir mutfak sunuyor ama vegan ve vejetaryen seçenekler konusunda muazzam bir yer. Gittiğiniz yerlerde menülerin büyük bir kısmı hayvansal içerikler barındırmıyor. O açıdan bir vejetaryen için (o zamanlar vejetaryen besleniyordum şimdi veganım) bir cennet olduğunu söyleyebilirim.

Bisikletinizi Türkiye’ye gönderip, Tayland’a geçtiniz. Bu geçiş ve karar verme süreçlerini nasıl planladınız?

Hindistan’da edindiğim deneyimler beni ilk başta gerçekten psikolojik olarak ve fiziksel olarak çok zorladı. Bir kere çok sıcaktı ve ben böyle bir sıcakla hayatımda ilk defa karşılaşıyordum. Bu sıcakta bisiklet sürmek gerçekten çok zordu.

Bunun yanında her yer kokuyordu, trafik berbattı, insanlarla iletişim kurmak zordu, herkes yere tükürüyordu, insanlar sokağa çişini yapıyordu, herkes bizi kazıklamaya çalışıyordu…

Yani her şey için normalden iki üç kat fazla çaba göstermem gerekiyordu. Bazen basit bir jeton alıp metroya binmek bile büyük bir psikolojik savaşa dönüşüyordu.

Hindistan ilk defa gittiğinizde hele ki benimki gibi sokakta olup bitenleri bire bir gördüğünüz bir şekilde geziyorsanız biraz tahammül sınırınızı zorluyor gerçekten. Hindistan’da hep ara yollarda, köylerin arasında bisiklet sürdüm.

İlk günlerde gerçekten ağlayacak kadar gerildiğim zamanlar oldu. Bisikletle giderken yanımızdan geçen araçlar önümüzü kesip aşağı inip selfie çekmek istiyorlardı, mola verip yemek yapacak olduğumuzda insanlar gelip etrafımıza toplanıp hiç selam vermeden bizi izliyorlardı, kamp yapacak yer bulmak zor oluyordu, gitmeden önce çok fazla tecavüz haberi okumuştum.

Bir de gün içinde sıcak beni çok yoruyordu. Fiziksel sorunlar çok önemli değildi ama psikolojik olarak çok yıprandım.Bir gün arkadaşımla ıssız bir yerde bir yokuş tırmanırken motosikletli üç kişi gelip önümüzü kesti ve selfie çektirmek istediler.

Üçü birden arkadaşımla tek bir fotoğraf çektiler. (Arkadaşım erkekti.) Sıra bana gelince hepsi tek tek fotoğraf çekildi ve ben kendimi çok kötü hissettim. Epey de korktum. O günden sonra şehirlerarası yollarda bir daha bisiklet sürmemeye karar verdim ve dört beş saatin üzerindeki yolları hep trenle gittim.

En nihayetinde de bisikletimi eve geri gönderip sırt çantasıyla seyahat etmeye karar verdim. Zaten bisiklet turunu Hindistan’a kadar planlamıştık. Hindistan’dan sonra sırt çantasını denemek işime de geldi. O süreç de epey zordu aslında.

Bisikleti geri göndermek için bir yol bulamadık; satmayı denedik ama bisikletlerimiz çok pahalı kalıyordu Hindistan için. Bir hafta boyunca kara kara düşündük daha sonra pilot olan bir abimiz vardı, Hakan abi bizi kurtardı sağ olsun. Delhi’ye uçan pilot bir arkadaşıyla buluşup bisikletleri ona teslim ettik. Ailelerimiz de İstanbul’dan aldı.Bu deneyimlerin ne kadar değerli olduğunu Hindistan’dan ayrılana kadar fark etmemiştim bu arada. Şimdi bir kez daha Hindistan’a gitsem sıfır stresle, sadece keyfini çıkarırım.

Tayland’da ne kadar kaldınız? Yaşamınızı nasıl devam ettirdiniz orada?

Tayland’da ben sadece bir ay kalabildim. Daha uzun süre kalabilmek için vize almaya Malezya’ya gittiğim sırada babaannem beyin kanaması geçirip hayatını kaybetti. O nedenle Türkiye’ye geri döndüm. Tayland’a gittiğimde benden daha önce oraya giden bir arkadaşım sayesinde İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başladım bir okulda. Arkadaşım aylar önce gidip orada iş bulmuştu.

Çalıştığı okulda şans eseri öğretmen açığı varmış. Başvurdum, kabul ettiler. Belki 5-6 ay burada çalışıp para biriktirmeyi planlamıştım o yüzden okulumun hemen karşısında bir apart daire tutmuştum. Derslerimin olduğu zamanlarda okula gidiyordum ve yürüme mesafesinde kurulan yerel pazarları, marketleri ziyaret ederek vakit geçiriyordum. Dersimin olmadığı zamanlarda da otobüse atlayıp şehri geziyordum.

Otostop konusuna hangi ülkenin insanları daha alışık? Nasıl tepkiler aldınız şimdiye kadar ve sanırım en merak edilen soru korkmuyor musunuz?

Korkuyorum tabii ki. Anksiyetem hayal gücümle birleşince korkunun sınırlarını zorluyorum hatta. Ama korktuğum için yapmaktan vazgeçtiğim çok az şey oluyor. Genelde korktuğum için gereğinden daha fazla önlem alıyorum ve dikkatli davranıyorum. (Hatta belki paranoya derecesinde)

Otostop konusunda benim bugüne kadar gittiğim yerler arasında Avrupa ülkeleri çok alışıktı. Tayland’da ve Malezya’da da otostop çekmekte hiç zorlanmadım. Hindistan’da sırt çantalı bir arkadaşıma eşlik etmek için birkaç kez otostop çekmiş bulundum ve bence en zor yer Hindistan’dı.

Ülkemizde de, seyahatlerini otostopla yapmayı tercih eden pek çok gezgin var. Sizce dikkat edilmesi gerekenler neler?

Ben yıllar önce tek başıma gezeceğim ilk seyahatte otostop çekmekten korkup deneyimli bir arkadaşıma sormuştum aynı soruyu. Bana sakın geceleri otostop çekme demişti. Bu kulağıma küpe oldu gerçekten.

Geceleri otostop çekilmesini ben de önermiyorum. Benim de dikkat ettiğim birkaç önemli nokta var.

Arabaya binmeden önce gidecekleri yeri söylemeden önce o kişinin nereye gittiğini sorsunlar mesela. Önce o kişi söylesin. Eğer herhangi bir sebepten dolayı güvenmezlerse kesinlikle arabaya binmesinler.

Çünkü bazen insanın içine bir şeyler sinmiyor. Öyle durumlarda risk almaya hiç gerek yok. Arabaya binmeden önce ya da bindikten sonra kişinin tutumlarına dikkat etmek çok önemli. Telefonla konuşuyorsa ne konuşuyor, size karşı tavırları nasıl vs.

Ben her zaman arabaya binmeden önce arabanın plakasını alıp arkadaşlarıma yolluyorum. Mümkünse canlı konum da paylaşıyorum. Eğer canlı konum paylaşmam mümkün değilse araca bindiğim yerin konumunu atıyorum.

Hatıra kalması için fotoğraf çekilmek isteyip onu da arkadaşlarıma yolluyorum. Ve yanımda kendimi korumak için bazı araç gereçler bulunduruyorum. Ama bu araç gereçler olası bir durumda size karşı da kullanılabilir. Bunu da unutmamak lazım.

İnsanlar hem gezip, hem nasıl para kazanabilirler?

Bunun birçok yolu var. Gittikleri ülkelerde gönüllü ya da maaşlı işler bulabilirler. Tayland’da İngilizce öğretmenliği, Avustralya’da ve Amerika’da garsonluk gibi turistler için iş bulmaya müsait olan bazı meslekler var. Ama bunlar gidilen ülkenin koşullarına bağlı işler. Her ülke için ayrıca araştırmak lazım.

Bir de her zaman şanslarının yaver gideceğinin bir garantisi yok. Onun yerine kişilerin kendilerine bağlı işler bulması daha önemli bence.

Bu açıdan online bir işi olanlar ya da paraya çevirebileceği bir yeteneği olanlar çok şanslı.

Özellikle yeteneği olanlar, işte resim, müzik ya da performans gibi sanat dallarıyla ilgilenenler dünyanın her yerinde yapacak bir şey bulabilirler. Hiç olmazsa resim çizerek ya da müzik yaparak takas yapabilirler; bu şekilde gezen onlarca insan var.

Tabii online bir iş kurmak her zaman daha iyi. Fakat böyle bir iş kurmak da sıfırdan bir yetenek öğrenmekten daha kolay değil. Bir de bu işlerle geçinmek için çevre de gerekiyor. Benim şu an öyle bir işim var. Markalar için dijital içerikler üretiyorum.

Aynı zamanda kendi sitemde ve başka sitelerde yazılar yazıyorum. Bazen sosyal medya danışmanlığı da veriyorum. İnsanlar bunları kolay zannediyorlar ama emek vermek, öncesinde bir yatırım yapmak lazım. Ben seyahatten döndükten sonra 4 sene boyunca bu işi kurmak için uğraştım.

Bir diğer seyahat ederken para kazanma yöntemi de her ne yapıyorsanız bunu online bir sisteme dönüştürmek olabilir. Bir ders vermek, yetenek öğretmek, dijital içerikler üretmek ya da aklınıza her ne gelirse. Nelere yeteneğiniz var ya da hangi yetenekleri öğrenebilirsiniz? Hangi konularda yetkinsiniz? Hangi alanlarda paraya çevirebileceğiniz bilgileriniz var?

Bu yetenekleri ya da bilgileri online olarak para kazandıracak bir iş modeline nasıl dönüştürebilirsiniz? Bunlar cevap verilmesi gereken sorular.

Şehir hayatının bize dayattığı pek çok konu var. Bazen hiç giymediğimiz ama senelerce duran kıyafetle karşılaşıyoruz evlerimizde, bazen de sırf o dönem moda diye alınan, dayatılan bir eşya ile. Tüm bunlardan sıyrılıp, başta evlerimizi ve kendimizi sadeleştirerek, hayalimizdeki yolculuk için az da olsa bir birikim yapmak mümkün mü sizce?

Olabilir neden olmasın? Bir kere her şeyden önce alışkanlıklarından vazgeçmek insana isterse her şeyi değiştirebileceğini gösteren en önemli eylemlerden biri. Maddi olarak bir birikim sağlayıp sağlayamayacağı ise sanırım o kıyafetlerin markalarına ve sizin nasıl bir seyahat yapmak istediğinize göre değişir.

Az önce de söylediğim gibi seyahat etmenin birçok yolu var. Yapmak istediğiniz seyahat için ne kadar bütçeye ihtiyacınız olduğunu aşağı yukarı bilirseniz bu parayı toplamak daha kolay olur.

Kullanmadığınız kıyafetleri ve eşyaları satmak, para harcadığınız alışkanlıklardan vazgeçmek, bir yandan da bir gelir elde ederek para biriktirmek gerçekten ihtiyacınız olan parayı kazanmanızı sağlayabilir.

Eskiden bir sıralama vardı insanların hayatında. Okursun, işe girersin, evlenirsin, çocuğun olur. Hayat sanki bundan ibaretti. Ama artık bu değişti, bazılarımız bu sıralamanın evlilik ve çocuk bölümünü atlayarak yaşıyor, ya da çocukları da olsa dünya turuna çıkıp hayallerini gerçekleştiriyor. Ailelerimiz ve o kuşak, bu planlara mesafeli yaklaşabiliyor kimi zaman. Sizin aileniz bu turunuza nasıl tepki verdi?

Benim ailem de (her ne kadar şimdi sanki baştan sona desteklemiş gibi hatırlıyor olsalar da) beni neden gitmemem konusunda ikna etmek için çok çaba harcadılar. Sigortalı bir işin öneminden, yolda başıma gelebilecek şeylere; pişman olma ihtimalimden el alem ne dere kadar her şey konuşuldu evde aylar boyunca.

Ama ben biraz inatçı davrandım ve en nihayetinde kabul etmek zorunda kaldılar. Bana soracak olursanız birçok aile gereğinden fazla temkinli ve korumacı davranıyor. Yine birçoğu çocuklarının varlığına, kimliğine, yapmak istediklerine, hayallerine saygı duymuyor ne yazık ki.

Bugün birçok genç hayalleri için savaşmak zorunda kalıyor ve çoğu da bu savaşta mağlup oluyor. Elbette kimse evladının kötülüğünü istemez ama aileler, “biz her şeyin daha iyisini biliriz” ile “evladının iyiliğini istemek” arasındaki ince çizgiyi geçiyorlar. Keşke böyle olmak zorunda olmasa.

Keşke gençlerin sigortalı bir iş bulmasını, evlenmesini, torun yapmasını konuştukları kadar hayallerini de konuşsalar. Keşke gençler mutlu olsa da biz de gelecekten daha umutlu olsak.

Açıkçası ben bir gencin sınav notlarının hayallerinden daha önemli olmasını kabul edemiyorum, aklım almıyor.

İşin gerçeği şu, kimse kusura bakmasın, herkes hayata bir kere geliyor. Hiçbir çocuk anne babasının hayalindeki yaşamı yaşamak zorunda değil.

Anne baba olmak kimseye bunu diretme yetkisini vermiyor olmalı.

Kaç ülke gezdiniz bu turunuz boyunca ve yeniden gitmek istediğiniz ya da hayatımın geri kalanını burada geçirebilirim dediğiniz bir yer oldu mu?

İran, Hindistan, Tayland ve Malezya’yı gezdim; bir de 2 günlük ufak bir Gürcistan geçişim oldu. Eğer öğretmen olarak uzun vadeli çalışma şansım olsaydı Tayland kesinlikle kalmak isteyeceğim bir yerdi.

Son zamanlarda düşündüğümde Hindistan’da yaşamanın da hayalini kurduğum oluyor. Çünkü tüm kaosa ve sıcağa rağmen çok renkli ve farklı bir ülke.

Tüm bunların sonunda bir de karavan hayaliniz vardı. T5 aracınızı karavana çevirdiniz. Yapım aşamasında nasıl zorluklarla karşılaştınız? ‘Bu iş hiç böyle düşündüğüm gibi olmuyormuş’ dediğiniz anlar oldu mu?

Evet sonunda bitti arabamız. Açıkçası “bu iş hiç böyle düşündüğüm gibi olmuyormuş” demediğim an olmadı diyebilirim. Şaka bir yana, her aşamanın kendince zorlukları vardı ama en çok elektrik kurulumu kısmına kafa patlattık.

Çünkü hiç bilmediğimiz ve öğrenirken de güçlük çektiğimiz bir bölümdü. Üstelik iyi yapılması da hayati önem taşıyordu. O yüzden elektrik tesisatını aylarca araştırdık ve en nihayetinde bir elektrikçinin gözetimiyle hallettik.

Karavanınızın teknik özellikleri, her mevsim yaşamaya uygun mu?

Evet uygun. Biz karavanda yaşama fikriyle yola çıktığımız için yalıtımla çok uğraştık ve arabayı yaz kış kullanabileceğimiz bir şekilde dönüştürdük. Kış için bir elektrikli ısıtıcımız da bulunuyor. Yaz için özel bir soğutma sistemimiz yok.

Gündüzleri zaten arabanın içinde olmuyoruz, tentemizi açıp arabanın önünde vakit geçiyoruz genelde. Yaz akşamlarında da sandığımızın aksine içerisi epey serin oluyor. Yine de yanımızda bulundurduğumuz usb ile çalışan ufak bir vantilatörümüz var.

Ne kadar harcadınız karavan yapımı sürecinde?

Yaklaşık 20 bin lira harcadık. Tüm dönüştürme sürecini bloğumda ve youtube hesabımda anlattım. Neye ne kadar para harcadığımızla ilgili tüm listeler de blogda mevcut. Merak edenler bakabilirler.

Karavanla ilk seyahatiniz nereye oldu? Zorlukları sizce neler?

Aslında biz arabayı alıp dönüştürmeye başladığımız andan itibaren binlerce kilometre yol yaptık. Ama araba tam olarak bittikten sonra ilk uzun seyahatimiz Ege’de oldu. Bodrum’dan başlayıp Çanakkale’ye kadar gittik. En büyük ilk zorluk yanımıza doğru kap kacakları almamamız oldu. Ben birer kase yeter sanmıştım ama salata ve meyve için ayrıca tabaklara da çok ihtiyaç duyduğumuzu fark edip hızlıca yol üzerinde alışveriş yaptık.

Böyle gözle görülmeyen ufak tefek şeyler sorun çıkardı yani genelde o eksikleri de hemen tamamladık.

En majör sorun arabada bir tuvaletin olmamasıydı. Biz bunun bu kadar zor olacağını düşünmemiştik. Yani aslında ücretli kamp alanlarında kaldığınızda ya da insanlardan uzak doğanın içinde bir yerlerde kaldığınızda bu çok sorun olmuyor ama ikisinin arasında bir yerlerde kalıyorsanız tuvalet büyük bir sorun haline gelebiliyor.

Çünkü bir mahalle arasındayken örneğin gözden uzak ihtiyaç giderecek bir yer bulamıyorsunuz; umumi bir tuvalet de olmuyor. Böyle durumlarda benzinlikleri kullandık ama her seferinde de kalkıp benzinliğe gitmek biraz yorucu tabii.

Şu anda neredesiniz ve bir sonraki rotanız belli mi?

Pandemi herkesi tedirgin ettiği gibi beni de ediyor. Çok korktuğumda eve kapanıyorum. Korkum biraz geçince tekrar korkana kadar seyahat ediyorum. Şu an evimdeyim.

Bazen iş dolayısıyla İstanbul’a geliyorum. Bozcaada ve İzmir’in bir kısmında keşfetmek istediğim yerleri içeren uzun bir tur var sırada. İlk fırsatta o turu da gerçekleştireceğiz.

Sizin gibi hem dünyayı gezmek isteyenlere, ama belki nereden başlaması gerektiğini bilmeyenlere ne önerirsiniz?

İnsanlar genelde bir şeyi yapmak istediklerinde en başta bunu nasıl yaparımdan önce bunu neden ve nasıl yapamam konusundaki bahaneleri sıralıyorlar.

Bahaneleri sıralamadan önce bunu nasıl yapabileceklerini düşünmeliler. Sadece gezmek de değil, bu her şey için böyle.

Ne istediğine karar vermek ve bahanelerden önce bunun nasıl gerçekleştirilebileceğine odaklanmak bence kilit nokta. Eskiden ben de bahane yaratan bir insandım.

Sunulan her fikrin neden olmayacağını düşünürdüm önce. Sanırım bizim toplumumuzun yapısı da bize biraz bunu öğretiyor. Elindekiyle yetin, otur oturduğun yerde, şimdi iş çıkarma anlayışı hâkim.

Bu arada herkesin mevcut durumu seyahat etmek için uygun olmayabilir. Mesela istediğiniz seyahat için para gerekiyor olabilir ve paranız olmayabilir.

O halde nasıl para kazanabileceğinizin yollarını arayabilirsiniz. Ya da belki de ufak bir parayla yola çıkıp gittiğiniz yerlerde gönüllü veya ücretli çalışarak seyahat etmeye devam edersiniz.

Param yok nasılsa gezemem deyip kestirip atmaktansa farklı ihtimalleri değerlendirmenin kimseye bir zararı olmaz.

Planlar konusunda esnek olmak da her zaman daha avantajlı. Mesela şu an döviz kurları çok arttı malum. Özellikle Euro ve dolar ülkelerine gitmek çok zor görünüyor.

Belki bu sıralar o ülkeler yerine ekonomik anlamda sizi zorlamayacak ülkeleri tercih edebilirsiniz.

Ama sonuç olarak, koronavirüsün getirdiği engelleri saymazsak, her şey öyle ya da böyle mümkün olabilir. Yalnız şunu da unutmamak lazım; hiçbir şey birdenbire olmuyor. O yüzden istediğimiz şey her neyse ona karar verip gerçekleştirmek için bir şeyler yapmamız lazım.

Çünkü hayatlarımız değiştirmeye; hayalini kurduğumuz şey için risk almaya değer. Steve Jobs’a ait olduğu söylenen bir söz vardır, Eğer bugün hayatımın son günü olsaydı yine şu anda yapmakta olduğum şeyi mi yapıyor olurdum? Steve Jobs her sabah aynanın karşısına geçip kendisine bu soruyu sorarmış. Bence herkes kendine bunu sorarak başlayabilir.

Bisim’de Çocuk Bisikleti’de Kiralanabilecek

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu